İçimizde manevi desteği ardına almış insanlarda
vardır, yok artık ya öyle şey mi olur diyen de.  Manevi gücü ardımıza
almak isteyip, duaya ihtiyacımız olduğunda birçok şeyi ister, diler, olursa
olmazsa diye  çeşitli düşüncelere dalarız. Bu dua ki bir şeyleri dilemek,
istemek şeklinde gerçekleşir. Geçenlerde, Hititlere ait yazılar da
karşıma ilginç bilgiler çıktı ve dedim ki bunu benim
okuyucularım da bilmeli. Hem belki de her şeye sahip olan ama bazen huzursuz
olan bizlere ilaç gibi gelecek bir yazıdır diyerek paylaşmalıyım dedim. Bu yazı
Hititlere ait kalıntılarda rastlanan bir duvar yazısıymış. Şimdi derin bir
nefes alın ve sakince söyleyeceklerimi kulağınıza fısıldamama izin verin
😉 


    Günlük telaşlarımız o kadar yoğun,
yaşadıklarımız öyle alelacele ki ilk olarak, Tanrım beni yavaşlat
diyoruz, aklımı sakinleştirerek, kalbimi dinlendir. Zamanın sonsuzluğunu
göstererek, bu telaşlı hızımı dengele. Günün karmaşası içinde bana, sonsuza
kadar yaşayacak tepelerin sükunetini ver
.     
 Düşünsenize öyle hızlı yaşayıp tüketiyoruz ki sanki bir daha yaşamayacak
gibi. Zaman kaygımız olmazsa ancak yaşadıklarımızın tadını alabiliriz. 


Sinirlerim
ve kaslarımdaki gerginliği, belleğimde yaşayan akarsuların melodisiyle yıka,
 
götür. Ah
bunu okurken sırtımdan aşağı tüm sinirlerim, yorgunluklarım, gerginlikler ve
beni yoran ne varsa sanki akıp gidiyor 🙂 eminim sizde aynı şeyleri
yaşıyorsunuz 🙂
    Uykunun o büyüleyici ve
iyileştirici gücünü duymama yardımcı ol.
 Bazı geceler
uyuyamayıp sabahlarken ki o kekremsi yorgunluğun yerini, büyüleyici ve
iyileştirici güce bırakması, müthiş bir his 🙂 Ya ertelediğimiz zevklerimiz,
bugün  işim var müsait değilim, yarın da aslında şunu yapacağım. yok okul
var yok ders var, yok sınav var, yok iş var erken kalkmam lazım dediklerimiz hiç
bitmiyor ki :/


    Bir çiçeğe bakmak gibi
yavaşlamayı, güzel bir köpek ya da kedi okşayabilmek için durmayı, güzel bir
kitaptan birkaç satır okumayı, balık avlayabilmeyi, hülyalara  dalabilmeyi öğret
.
diyor bir başka madde. Belki de görmek ve bakmak arasındaki farkı bile
hissetmiyoruz. Yani bir köpek veya kedi yanımızdan geçiyor
mu? kaldırım arasına sıkışıp kendini baharın ilk
yüzüyle ortaya atmış bir çiçeği fark ediyor muyuz, merak ediyorum doğrusu.
    Diyor ki her gün bana
kaplumbağa ve tavşan masalını hatırlat. Yani yarışı her zaman hızlı koşan
bitiremez, hızımızı artırmaktan çok daha önemli şeyler vardır. Bir meşe
ağacından dallarından yukarı bakmamı sağla diyor, sağla ki böyle geniş, güçlü
olması yavaş ve iyi büyümesine bağlıdır. Beni yavaşlat tanrım ve köklerimi
yaşam toprağının kalıcı değerlerine doğru göndermeme yardım et. Yardım et ki,
kaderimin yıldızlarına doğru daha olgun ve daha sağlam olarak yükseleyim.
  

  Ve hepsinden önemlisi,

 Tanrım bana değiştirebileceğim
şeyleri değiştirmek için cesaret, değiştiremeyeceğim şeyleri kabullenmek için
sabır, ikisi arasındaki farkı bilmek için akıl ve  beni aşkın körlüğünden
ve yalanlarından koruyacak dostlar ver
 diyor.
Düşünsenize 2000′ li yıllarda edilen bir dua ne kadar da yaşadığımız çağa
uyuyor.     Uykularımız yok, yediklerimizin tadı yok, her
şeyimiz koşar adım, gururumuz baş tacımız. Yaşam da sadece oradan oraya
koşturuyoruz. 


   Yaşayamadıklarımız arada kaybolup
gidiyor. Her şeye sahibiz ama hiçbir şeye sahip değiliz. Bir şeyleri
hissederek, tüketmeden,
acele etmeden, keyfini çıkararak yaşamayalı ne kadar
oldu? Lütfen zamanla yarışmadan yaşamanız gereken ne varsa yaşayın. Ne demişler
ertelemek yaşamın mayasını kaçırır. Başkalarına göre değil kendi kararlarımız ve
kendi değerlerimizle anı yaşayarak ve hayatın tadını alarak yaşayacağımız
günlere… Hep birlikte..